Mey ü mahbûb ile ‘ayşın koma elden Kalatanun
Helâkî bâde iç ‘ömr-i ‘azîzi virmedin bâda
Helâkî*
Enjoy yourself Helâkî, you should be satiated with the wine and beauties of Galata.
Before he surrenders his soul and goes with the wind.
* XVI. yüzyıl şairlerinden Helâkî İstanbul ve Bursa’da yaşamış. Güzel kadınlara olan düşkünlüğü sebebiyle Helâkî (sözcük anlamı bitkin düşmektir) adını aldığı söylenir. Türkçe tamlamaların Divân Edebiyatında kullanılması ve Acem etkisinden uzaklaşılması konusunda öncü şairlerden olmuş. Şiirlerinde, şarap ve şarabı çevreleyen kavramları kullandığı örnekler önemli bir yer tutar.
İstanbul’da Galata semtinin ortaya çıkma süreci, Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılıp Bizans olmasından öncesine uzanıyor. Her ne kadar Venedikliler zaman zaman bölgede hakimiyet kurmuş olsa da, Galata yaklaşık bin yıllık bir dönemi Ceneviz kontrolünde geçirmiş. Elbette Galata IV. Haçlı Seferi gibi İstanbul’da Bizans’ın siyasi etkisinin zayıfladığı dönemlerden ister istemez etkilenmiş, ama Ceneviz topluluğu yerini korumuş.
II. Mehmet’in İstanbul’u fethetmesinden sonra elbette ki Galata’da çeşitli değişimler olmuş; ama ticaretin devamlılığını sağlamak için Osmanlı Devleti, Cenevizlilerin Galata bölgesindeki mevcudiyetine (ve kendi düzenlerini korumalarına) kurallara bağlı olarak izin vermiş. İzleyen yüzyıllarda ise Galata İstanbul’un zengin ve modern bölgesi olma vasfını korumuş, hatta yıldızı parlamış.
Galata’nın liman çevresi, denizcilerin ve ticaret erbabının çeşitliliğiyle her zaman çok uluslu bir kimlik taşımış. Galata, meyhaneleri sayesinde İstanbul’un en renkli eğlence bölgelerinden birisi olmuş. Örneğin, 16. yüzyıl şairlerinden Lâtifi, fetihten önce Galata’nın baştan sona meyhanelerle kaplı olduğunu yazar. Osmanlı’nın en önemli gezgini Evliya Çelebi ise, kendi döneminde, yani 17. yüzyılda, her biri 500-600 kişi misafir edebilen yaklaşık 200 meyhane olduğunu söyler Galata’da. Hatırlamakta yarar var, Osmanlı’da ruhsatlı meyhanelere ‘gedikli meyhane’, seyyar, kaçak çalışan meyhanelere de ‘koltuk meyhanesi’ denirmiş ve dönemin kanunları gereği bu işletmeler yalnızca Rum ve Ermeni tebaa tarafından işletilebilirmiş.
İstanbul’u en güzel anlatanlardan Reşad Ekrem Koçu, İstanbul Ansiklopedisi’nde Galata meyhaneleri için şunları söyler: “Yakın zamana kadar halkının çoğunluğunu Rumlarla Frenklerin teşkil ettiği Galata, İstanbul’un fethinden bu yana yüzyıllar boyunca meyhanelerinin çokluğu, büyüklüğü, hepsi Rum milletinden meyhanecilerinin de işret erbabının keyfine uygun hizmetleri pekiyi bilmeleri ile meşhurdu. Bu meyhaneler genellikle gelip geçen denizci, bekar gurbetçi, maceraperest bıçkın tiplerden oluşan müşterilerinin zaman zaman cinsel tacizlerine aldırmayacak meşrepte personel kullanırlardı.”
İstanbul’un Müslüman nüfusu için de Galata her zaman merak konusu olmuş. Şaraba düşkünlükleriyle tanınan Divan şairleri, kaç-göç kaygısı taşımayan Hristiyan topluluğu seyretmeye bir de isim takmışlar: “Galata’da Ayak Seyri.” İskender Pala, İstanbul Ansiklopedisi’nde kaleme aldığı yazısında şöyle özetliyor ayak seyrini: “Ayak kelimesinin her iki anlamı da (ayak ve kadeh) manaya uygun düştüğü için deyimleşmiştir … İstanbulluların hem güzeller hem de içki amacıyla Galata’ya yaptıkları kaçamaklar şiirlere konu olmaya başlayınca ‘Galata’da Ayak Seyri’ Osmanlı geleneğine girdi.”
Galata için söylenecek elbette daha çok şey var. Ama bu yazımızı Yahya Bey’in aşağıdaki mısralarıyla tamamlayalım:
Gel ayak seyrini kıl nûş etmeyi peymâneden
Âkil olanlar kaçar mı zâhidâ meyhâneden
Gel seyreyle güzelleri içip eğlenirken şarap kadehinden
Kafası çalışan sofular kaçar mı hiç meyhaneden
Şairlerin Mısralarında Osmanlı’da Şarap Bir Şarap Semti: GALATA